yirmi daha yoğun, cuma günü babanın doğum günü
var, sonra Alaska tatiline çıkacağız. Seattle Sanat
Müzesi'nin yardım balosuna da bir aydan az zaman
kaldı." Gülümsedi. "Gelecek yıl yine başkanlık yapmamı
isterlerse, hayır demem gerektiğini bana hatırlat lütfen."
Jenny bıçağını katı bir yumurta parçasına sapladı.
"Her sene böyle dersin."
Annesi hâlâ gülümsüyordu. "Haklısın, ama bu bir
yardım işi. Hem, zamanımı iyi kullanırsam her şeyin
altından kalkabilirim."
Eleştiriniz değerlendirmeye alınmıştır. Jenny tabağına
bakarak katılaşmış bir balık parçasıyla oynamaya
başladı.
"Bu sabah ağabeyinle konuştum."
"Kusursuz Paul neler yapıyormuş?"
"Jennifer, lütfen."
"Üzgünüm." Üzgün filan değildi tabii. Hayatı
boyunca "yetenekli ağabeyi" ve "harika ablasının"
gölgeleri altında yaşamış ve kendini her zaman biraz
silik hissetmişti. Sanki güneş ikisinin üzerinde
parıldayıp durmuş, sıra ona geldiğinde ise bütün
gücünü ve sıcaklığını yitirmişti. Annesiyle babasının
kendisini sevdiklerini biliyordu ama geceleri yatağa
yattıklarında o dâhi kafalarını kaşıyarak böyle bir çocuğa
sahip
olurken
nerede
hata
yaptıklarını
düşündüklerinden emindi.