Bölüm I: Ulusal Düzeyde Sorumlu Vergicilik
Kanunu’nun sınırları çizmektedir. Burada
belirtilmesi gereken, idarenin yorum
yetkisinin kullanımının kıyas yasağını
zedeleyecek sınırlara ulaşmaması
gereğidir.
“Gelirin vergi mevzuatımızda
ekonomik anlamda tam olarak
tanımlandığını ve üniter bir
beyannameyle tüm gelir unsurlarının
beyan edildiğini söylemek son
derece zordur.”
Eşitlik İlkesi
Eşitlik ilkesini en başta yatay ve dikey
eşitlik olarak ikiye ayırıp analiz etmemiz
daha faydalı olacaktır. Yatay eşitlik ilkesine
göre aynı düzeyde gelir elde eden
mükellefler, eşit vergi ödemelidirler. Bu
ilkenin mutlak olarak uygulanabilmesi
için, vergilendirilebilir gelirin ekonomik
anlamda tanımının tam anlamıyla
yapılması ve salınacak verginin matrahının
bu gelirin bütün öğelerini (parasal/
parasal olmayan, maddi/maddi olmayan
ve gerçekleşmiş/gerçekleşmemiş)
kapsaması gerekmektedir. Bunun
yanı sıra her tür gelir öğesinin
üniter bir vergi beyannamesinde yer
alması sağlanmalıdır. Gelirin vergi
mevzuatımızda ekonomik anlamda
tam olarak tanımlandığını ve üniter bir
beyannameyle tüm gelir unsurlarının
beyan edildiğini söylemek son derece
zordur. Mevzuatımızda yer alan ve sayıları
gün geçtikçe artan muafiyet ve istisnalar
yatay eşitliği zedelemektedir.
Vergilemede dikey eşitlik ilkesi ise farklı
gelir seviyelerindeki mükelleflerinin farklı
vergi ödemelerini ifade eder. İlke uyarınca
gelir düzeyi yüksek olan mükellefler,
düşük gelirli mükelleflere göre daha
fazla vergi ödemelidirler. Gelir Vergisi
Kanunu’nun 103’üncü maddesinde
karşımıza çıkan ve %15 ile %35 oranları
arasında yer alan artan oranlı tarife dikey
eşitlik ilkesinin en önemli tezahürü
olarak karşımıza çıkmaktadır. Vergisel
teşviklerden yararlanan mükelleflerin
kendilerinden daha az kazanan
mükelleflere kıyasla daha az vergi
ödediği durumların bu ilkeyi ciddi olarak
zedelediği gözden uzak tutulmamalı ve
vergisel teşvikler ihdas edilirken bu ilkeye
riayet sağlanmalıdır.
“Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce,
felsefî inanç, din ve mezhep ayırımı
gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa
imtiyaz tanınamaz.” 1961 Anayasası’nın
12’nci maddesinin bu hükmü ile eşitlik
ilkesi Türk Anayasal hukuk sistemindeki
yerini ilk kez almıştır. 1982 Anayasası
10’uncu maddesinde bu hükmü daha da
ayrıntılı bir biçimde tekrarlamıştır.
Anayasa’nın 73’üncü maddesindeki
“Herkes kamu giderlerini karşılamak
üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle
yükümlüdür.” hükmü, yukarıda
vurguladığımız eşitlik ilkesinin özellikle
yatay eşitlik tarafına işaret etmekte ancak
bu ilkenin de vergi hukuku bağlamında
mutlak bir eşitliğe işaret etmediğini
göstermektedir. 73’üncü maddeye göre,
vergi ödemek bakımından herkes kanun
önünde eşittir ve vergi yükümlülüğü
bakımından dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi
düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve
benzeri sebepler farklı muamele için
gerekçe olamayacaktır.3 Ancak yasama
organı vergilemeye ilişkin kuralları
ihdas ederken ödeme gücünü dikkate
almak zorunda olacak ve bunun için
mekanizmalar geliştirecektir. Yasama
organı vergi yükümlüleri ve/veya vergi
konuları bakımından ortaya çıkan fiili
eşitsizlikleri dikkate alacak ve gerekli
noktalarda ayrıcalıklar tanımlayacaktır.
Diğer bir söyleyişle yasama organı