Abdulkadir Kahraman’la Sorumlu Vergicilik Üzerine Söyleşi
davranışın agresif vergi planlaması olarak
değerlendirilmesi gerektiği konusunda
çok net ve açık olmalıyız. Mükelleflerin
haklarını korurken toplumun ortak yararını
da her zaman ön planda tutmalıyız.
Öte yandan vergi idaresine de
düzenlemelerin yansımaları konusunda
daha aktif olarak geri bildirim sunmalıyız.
Vergi politikalarının öngörülebilir olmasını,
daha net hazırlanmasını ve hukukun
temel ilkelerine uygunluğunu sağlamak
üzere idareye katkı yapabiliriz. Vergi
sisteminin güvenilirliğini ve sağlıklı
işlemesini sağlamak için hukukun temel
ilkelerine aykırı düşmekten kaçınmalıyız.
Türkiye’de sorumlu vergicilik
yaklaşımına en çok hangi nedenle
ihtiyaç duyuluyor?
Kayıt dışı ekonominin Türkiye’nin
gerçeği olduğunu unutmamalıyız. Bunun
yansımalarını hem “Orta Vadeli Mali
Plan” hem de “64. Hükümet Eylem
Planı’nda” görüyoruz. Sadece bu bile
sorumlu vergiciliğe Türkiye’de ne kadar
çok ihtiyaç olduğunu ortaya koyuyor.
G20 üyesi gelişmekte olan bir ülke
olarak Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme
hedefi, sorumlu vergicilik yaklaşımının
benimsenmesini gerektirmektedir.
“Güvene dayalı açık bir iletişim
ortamı sağlanması vergi sisteminin
etkinliğini artırarak vergi gelirlerinin de
yükselmesini sağlayacaktır. Bunun
için mükellefe güven duyulması
gerekir ki mükellef de faaliyetlerini
planlarken vergi sistemine
güvenerek hareket etsin.”
Mevcut vergi sistemimizin
sürdürülebilir büyüme hedefini
desteklediğini söyleyebil ir miyiz?
Gelişime açık olan yönlerden söz
edebilir misiniz?
Sağlıklı işleyen bir vergi sistemi,
sürdürülebilir ekonomik büyüme için
kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. Bunu sağlarken
mükelleflere de vergi idaresine de önemli
görevler düşüyor. Tabi bu ikisinin hak
ve yükümlülüklerini etkin bir şekilde
yerine getirilmesini sağlayan biz vergi
danışmanlarına da...
Mükellefin idare tarafından kendisine
sorulan soruları doğru ve açık bir şekilde
cevaplaması gerekir. Sorumlu vergicilik
bakışıyla mükelleflerin etik kurallara
bağlı davranması konusunda son derece
titiz davranıyoruz. Ancak bu yaparken
vergi idaresinin de mükellefi daha çok
dinlemesini ve önerilerini dikkate almasını
sağlamalıyız. Örneğin idare mükellefleri
temsil eden sivil toplum kuruluşlarıyla
bir araya gelerek onların görüşlerini
dikkate alabilir. Bu şekilde güvene dayalı
açık bir iletişim ortamı sağlanması vergi
sisteminin etkinliğini artırarak vergi
gelirlerinin de yükselmesini sağlayacaktır.
Bunun için mükellefe güven duyulması
gerekir ki mükellef de faaliyetlerini
planlarken vergi sistemine güvenerek
hareket etsin.
Güven ortamının oluşturulması açık bir
iletişim ortamı kurulmasından geçiyor.
Örneğin özellikle transfer fiyatlandırması
gibi incelemelerde karşı delillerin
dikkate alınmaması uygulamada önemli
bir eksiklik olarak karşımıza çıkıyor.
Müfettişler topladıkları sektöre ilişkin
emsal bilgileri mükellefle paylaşmayarak
gizli emsal oluşturabiliyor. Bu durumda
bizim buradaki muhtemel yanlışlıkları
(örneğin sektörün mükellef şirketin
Sorumlu Vergicilik
9