Bölüm III: Vergi Danışmanları Açısından Sorumlu Vergicilik
edildiğinde mükelleflere süreç hakkında
bilgi sağlanmamakta ve incelemenin
tamamlanması uzun yıllar alabilmektedir.
Mükelleflerin hesaplarında yapılan
incelemelerde ise nelerin incelendiği,
ne arandığı ve bulguların nasıl
değerlendirildiği konusunda inceleme
elemanlarının ketum yaklaşımları
mükellefler için bilinmez ve öngörülemez
bir risk algısına dönüşmektedir.
Anayasa Mahkemesi’nin ulaşılabilir
ve öngörülebilirlik kararları vergi
mevzuatının ve yorumlarının açık,
istikrarlı, geriye dönük uygulanmayan
ve günden güne değişmeyen bir
niteliğe sahip olması gerektiğini ifade
etmektedir. Mükelleflerin süregelen
yorum ve uygulamaların beklenmedik
bir şekilde değişmeyeceğinden emin
olması gerekir. Teşvik ve vergi istisnaları
öngörülemez biçimde, hatta geriye dönük
düzenlemelerle geri alınmamalıdır. Vergi
idaresinin bu konularda mükellef haklarını
gözeten bir uygulama tarzına sahip
olduğunu söylemek güçtür. Son yıllarda
Anayasa Mahkemesi’nin vergi mevzuatına
ilişkin iptal kararlarının çoğu mevzuattaki
bu tür düzenlemelere yönelik olarak
verilmiştir. Örneğin mülkiyet hakkına
aykırılık teşkil eden haksız vergilerin
iadesinde mükellefe faiz ödenmesini
olanaksız kılan Vergi Usul Kanunu
düzenlemesi ve yatırım indirimi hakkını
kazanılmış hakları ortadan kaldırır şekilde
geriye dönük olarak kaldıran Gelir Vergisi
düzenlemeleri Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilmiştir.
Öte yandan mükelleflerin vergi daireleri
nezdindeki iade ve düzeltme taleplerinde
çoğu zaman daireden daireye değişen
uygulamalar, standart dışı talepler ve
gecikmeler de mükellef memnuniyeti
ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Hazine
hakkını gözetmek, sorumluluk almak
istemeyen idari personelin sığındığı ve
çoğu zaman işi uzatmak, mükellefi hakkını
aramaktan soğutmak veya sorumluluğu
üst makamlara atmak için kullandığı bir
bahane hâlini almaktadır. Vergi idaresinin
yenilikçi ve çağdaş bakış açısıyla ortaya
koyduğu mükellef odaklı yaklaşımların
gerçekten hayata geçirilmesini ve
standart uygulamalar hâline gelmesini
sağlayacak idari ve yasal düzenlemelerin
de gerçekleştirmesi beklenmektedir.
Meslek Mensuplarının İşlevleri
3568 sayılı Kanun’da serbest muhasebeci
mali müşavir (SMMM) ve yeminli mali
müşavir (YMM) olmak üzere iki tür
meslek unvanı tanımlanmıştır.
Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler
Kanunda belirtilen belli genel ve özel
şartları sağlayan kişiler SMMM olabilir.
Bu meslek mensupları belli bir mesleki
tecrübe, kıdem ve sınav şartlarını yerine
getirdikten sonra meslek unvanını almaya
hak kazanırlar. Serbest muhasebecilik
ve mali müşavirlik mesleğinin konusu
kanunda aşağıdaki şekilde belirlenmiştir:
“Gerçek ve tüzelkişilere ait teşebbüs ve
işletmelerin;
a) Genel kabul görmüş muhasebe
prensipleri ve ilgili mevzuat hükümleri
gereğince, defterlerini tutmak, bilanço
kâr-zarar tablosu ve beyannameleri
ile diğer belgelerini düzenlemek ve
benzeri işleri yapmak.
b) Muhasebe sistemlerini kurmak,
geliştirmek, işletmecilik, muhasebe,
finans, malî mevzuat ve bunların
uygulamaları ile ilgili işlerini
düzenlemek veya bu konularda
müşavirlik yapmak.
c) Yukarıdaki bentte yazılı konularda,
belgelerine dayanılarak, inceleme,
tahlil, denetim yapmak, malî tablo ve
beyannamelerle ilgili konularda yazılı
görüş vermek, rapor ve benzerlerini
düzenlemek, tahkim, bilirkişilik ve
benzeri işleri yapmak.”
Sorumlu Vergicilik
179